mi minör

1236

Bundan neredeyse 10 yıl önceydi Meltem Arıkan’ın kitaplarından birini elime alıp ilk elektrik çarpmasını yaşadığımda. Sonra hemen ardından bir diğer kitabı, bir diğer kitabı derken kısa sürede tüm kitaplarını okudum. Ve bedenim, cinsiyetim, toplumsal cinsiyet rollerine dair farkındalığım oluştu. O zamana kadar “Sınıf devrimi olsun, kadın erkek sorunu da çözülür canım, iş çıkarmayın şimdi”ci küt sosyalist kadın modeliydim. Hayır kadın modeliydim demek de doğru değil çünkü cinsiyetsizdim o zaman dek. İşte sonra dediğim gibi Meltem Arıkan külliyatıyla tanıştım, resmen tüm algım baştan oluştu.

Ennnn önemli değişiklik ise kendi kendime dedim ki; “An itibariyle tüm değer yargılarımı sıfırlıyorum doğru ve yanlışıyla ve hepsini yeniden, toplumun bana dayattıkları ve öğrettiklerinin etkisi altında kalmadan, sadece aklımı, bedenimi, vicdanımı, yüreğimi baz alarak baştan oluşturmaya çalışacağım.”

Sonrasında her şey çok değişti. İstanbul Üniversitesi’nde Kadın Çalışmaları bölümünde yüksek lisans yaptıysam, Sosyalist Feminist Kolektif’in kuruluşunda ve bir çok çalışmasında yer aldıysam, kendimi konumlarken artık bana öğretilmiş rollerle değil de kendi ilkelerimle karar vermeye başladıysam, “Bir sorun var evliliğimde, yürümüyor” deyip boşanmaya karar verdiysek, sonra sorunları çözüp kimseye aldırmadan aynı kişiyle yeniden evlendiysek, ilişkimizi kimsenin kimseye hesap vermediği sormadığı, birey olmaktan vazgeçilmemiş bir ilişki haline getirebildiysek, bedenimden, cinsellikten, kadınlıktan duyduğum mutluluk ve haz kat kat arttıysa, BEN izin verdikçe özgürleşebildiğim, geleneksel toplumun dayatmalarına kıçımla gülebildiğim ve ne istiyorsam onu yaptığım, yaptıklarımın sorumluluğunu almayı öğrendiğim, hayatta başıma gelen herşeyin benim tercihim sonucu olduğunu öğrenip, doğrumu da yanlışımı da sahiplenip, ikisinin de beni ilerlettiği bir Derya olabilmişsem işte bunların hepsi Meltem Arıkan kitaplarıyla karşılaşmam sayesindedir.

Sonra tanıştık. Bugüne kadar hep “Seni uzaktan sevmek sevmelerin en güzeli”ne inandım. Çünkü eserlerine, fikirlerine saygı duyduğum, beğenerek takip ettiğim kimle tanışmışsam feci hayal kırıklığı yaşadım. Fakat Meltem’le tanıştığımda bunun tam tersini oldu. Arkadaş olarak, insan olarak, zeka, seziş olarak kitaplarından tahayyül edebileceğinizden kat kat fazlası çıktı.

AmmaVelakin bugün odağımızda Meltem’in kendisi yok, ki olsa daha sayfalar dolusu yazabilirim, netekim tez konusu olarak belirlemişliğim bile vardır kendisini. Bugün haftalardır beni mesteden, dünyada bir ilk olan, sosyal medya entegrasyonlu tiyatro oyunu Mi Minör’den bahsetmek için oturdum klavye başına. Twitterdan bahsedenler denk gelmişlerdir #miminor hashtagiyle yazdığım tweetlere. Tekrar tekrar denk gelmişlerdir, çünkü tam 3 kez gittim bu oyuna. Bu tekrarın sebebi olağanüstü olması değildi tek başına. Ne kadar olağanüstü de olsa aynı şeyi yakın zaman içinde 3 defa izlemek sıkıcı olabilir. Ve fakat Mi Minör her seferinde yenileniyor ve sanki bir dizinin farklı bölümlerini izliyor gibi oluyorsunuz. Mi Minör’e katılabiliyorsunuz, değiştirebiliyorsunuz ya da sadece seyirci kalmayı tercih ediyorsunuz. Dolayısıyla her seferinde başka bir oyun izliyorsunuz. Geçtiğimiz pazar, oyunu daha önce izlemiş olan bir grup genç yine geldi oyuna. Öncesinde gabardindevrimi.blogspot.com adlı bir blog açtılar. Twitter hesabı aldılar. Ve deklare ettiler; “20 Ocak’ta geleceğiz ve devrim yapacağız.” diye. Geldiler, yaptırdıkları t-shirtler, aranıyor posterleri, düdükleri, bildirileri ile geldiler. Enerjileri, inatları ve neşeleri ile Pinima polisini de pes ettirdiler, başkanı da… İnsan bir kere oyunu izleyince, sonrasında duyduğu böyle şeylere hiç şaşırmıyor. Çünkü bu oyunun en büyük özelliği, seyirciyi oyun oynamaya çağırıyor olması. Oyunu izlemeye gitmişken birden inanılmaz eğlenceli bir oyunun hem de gündelik hayatta boğazınızı sıkan gerçeklerle dalga geçebileceğiniz bir oyunun oyuncusu olmanıza olanak tanıyor. İlk gittiğimde yoğunluklu olarak oturup izledim. İkinci de başkan yanlısı bir vatandaş olmayı tercih ettim. Üçüncü de ise başkan karşıtı isyancı. İçinizdeki oyuncuyu özgür bırakmak da sadece izleyici olmak da tamamen sizin elinizde.

Oyunu ilk izlediğimde trübünden izledim. İkincisinde sahnede dahil olmak istedim. Üçüncüsünde ise bazen oturarak bazen sahnede Gabardin gençlerini takip ederek tam bir Pinima vatandaşı gibi izledim Pinima ne mi? Pinima, pinişlerin yaşadığı erkeklerin kendi aralarında, kadınların kendi aralarında eşit olduğu bir ülke. Başkanın iki dudağının arasında olan yasalar ve yasaklar nevi şahsına münhasır. İzlerken yasakların bir çoğuna gülüyoruz ama pazar günleri pembe pantolon giymek, Yollarda Tavus kuşlarına öncelik hakkının tanınması, kutup ayısının uyandırılmasının yasaklanması, barlara çorba zorunluluğunun getirilmesi gibi yasaklar dünyanın . Seyirciler giriş noktasına geldikleri andan itibaren turist olarak Pinima’da yaşamaya başlıyorlar. Pinima’nın tarihi, dili, dini, yüzölüçümü ve daha pek çok bilgiye ulaşmak için tıklayınız.

Evet biliyorum çok karışık anlatıyorum. Bir çocuğun ertesi gün bayrammış ve tüm gün tatlılar, oyunlar, eğlence, harçlık doluymuş diye duyduğu deli heyecanı yaşıyorum çünkü Mi Minör deyince. Tamam başa dönüyorum. Mi Minör nedir önce miminor.net.tr adresinde yer alan kendi sözleriyle aktarıyorum:

“Mi Minör “Kendine Özgür Ülke Pinima“da geçen bir oyundur. Oyun alanına girdiğiniz anda Pinima‘ya girmiş olursunuz.

Pinima herşeye başkanın karar verdiği, demokrasiyle yönetilen bir ülkedir. Yakışıklı, akıllı ve gece gündüz uykusuz kalarak halkı için neyin doğru neyin yanlış olduğunu düşünen başkan seçimlere katılacak iki partinin de başkan adayıdır.

Pinima‘da düşünmenize gerek yoktur, ama isterseniz düşünce özgürlüğü satın alabilirsiniz. Pinima‘da tek tehlike uzaylılardır. Pinima halkı en çok uzaylılardan korkar çünkü uzaylılar akılları ele geçirebilir.

Mi Minör‘de seyirci isterse tribünlere oturarak seyirci kalmayı, isterse oyuncularla aynı zeminde ayakta durarak oyuna katılmayı seçebilir.

Gösteri boyunca Ustream, Twitter ve Facebook’da neler olduğunu kaçırmak istemiyorsanız, akıllı telefonlarınızı kullanabilirsiniz. Piyanosunun tiz sesleri yasaklanan Piyanist, ona eşlik eden müzisyen ve seyirciler gösteri sırasında bambaşka bir deneyim yaşamanızı sağlayabilir.

Piyanist ve ekibi sosyal medyayı kullanarak ülkede yaşananları tüm dünyaya canlı olarak duyurucaklar. Mi Minör sadece oyunun oynandığı alanda değil, dijital medya üzerinden dünyanın her yerinden canlı olarak takip edilebilir. Dijital seyirciler de isterlerse sosyal medya aracılığı ile oyuna katılabilir ya da sadece olanları seyretmeyi tercih edebilir.”

Oyunun yönetmeni Memet Ali Alabora, başrol oyuncusu ise Pınar Öğün. Pınar aynı zamanda oyun boyunca ustream’den online izleyicilere canlı yayın yapıyor. Sahnenin köşe tarafında dijital ekip var. Oyun süresince sosyal ortamlarda da sürdürüyorlar oyunu. Fakat bir ara bir bakıyorsunuza ki, dijital ekip bırakmış laptopları, ortada oyuncularla dans ediyor!

Oyunu izlerken “ne kadar güncel bir oyun bu, ülkemizi aynen aktarmış Arıkan” diye düşünebilirsiniz. Korkutucu bir haberim var, Meltem Arıkan bu oyunu 1.5 yıl evvel yazmış. Yani şu son günlerde şaşakaldığımız bir çok uygulama, söylem vsyi ve hatta neredeyse cümleleri daha yaşanmadan ön görmüş, yazmış. Ve öyle yazmış ki, gündelik hayatta başkası yaşadığında, uzağımızda olduğunda çok umurumuzda olmayan konuların ne kadar dehşetli olduğunu yüzünüze çarparak gösteriyor. Mesela bir oyuncu geliyor oyunun bir kısmında, başkanın en sevdiğim yasalarından biri olan “Peşin Hükümlülük Yasası”ndan yararlandığı için şimdi suç işlemek için seni seçtiğini, az sonra tecavüz edeceğini söylüyor. Çaaat donakalıyorsunuz. Oyun mu? Gerçekte yok mu? Bir dakika nasıl yaaa! Evet 2 dakika önceki kahkahanız boğazınızda kaldı.

İzlerseniz göreceğiniz üzere, oyunun odağında da Meltem Arıkan’ın hayatının odağında olduğu gibi kadın var. Kadının tehlikeli bir cinsel obje olarak görülmesi, erkeğin iradesiz yoldan çıkan olması, hükümetlerin politikalarının hep kadınları eve hapseden, ev kadınlığını, anneliği dayatan şekilde olması, anneliğin, ailenin “kutsal” kisvesi altında tutsak edici kılınması, düşünen, sorgulayan, muhalefet edenlerin hep şiddet, baskı ve hapis ile muhatap olup, geriye kalan çoğunluğun ise “Ben bilmem devletim bilir” at gözlüğüyle, kendilerine dokunulmadığı sürece yüzeysel yüzeysel, sığlığın huzurlu kollarında yaşaması, “ayyy baskılara karşı durmak lazım elbet ama çoluğum çocuğum var, ocakta yemeğim var, ben size evden destek vereyim”ci muhalefetin bile konformistini, zararsızını seven vatandaşlar, ilk olarak egemeni, sonra erkeği kollayan kadını ise mümkün olsa tamamen ortadan kaldıracak olan sistem ve daha neler neler…

Hele ki oyunun sonunda çotaaank diye tokatı yiyip, uzun süre etkisinden kurtulamayacak şekilde evinize dönüyorsunuz.

Konu: Şahane

Yazar: Şahane

Yönetmen ve Oyuncular: Şahane

Oyun: Zekice, Nadir, İlk, Cesur, Komik, Heyecan verici, İnteraktif, Dijital, Sosyal, Eğlenceli, Politik, ŞAHANE

OCak oyunun son gösterimi 27 Ocak 18.00′de. Şubat Oyun tarihleri de belli olmuş: Küçük Çiftlik Park

İzlememek gerçekten büyük kayıp olur. Kaçırmayın deyip, şiddetle tavsiye ediyorum.

6 Şubat 2013, Çarşamba, 21.00

10 Şubat 2013, Pazar, 18.00

Tüm bunlar benim gayet taraflı, sanat değil hayat odaklı izlenimlerim, hislerim, düşünüşlerim. O denli sevdim ki ben bu oyunu bir çok açıdan, o kadar çok söyleyecek sözüm var ki, kaç gündür elim ‘Yayınla’ butonuna gitmiyor. Sürekli ekleyecek yeni şeyler geliyor aklıma. Yani uzun gözüktüğüne bakmayın şu yazının. Mümkünü olsa iki katı kadar da söz söyleyebilirim Mi Minör için. Mümkün mertebe içerikten detay vermemeye çalıştım ama, Meltem’in yazdığı, Pınar’ın çok güzel dile getirdiği metni yazmadan geçemedim. Onunla bitireyim:

Suçluyum! Tüm ideolojilerin ve dinlerin baskısından uzaklaşarak özgürce düşünmek ve düşündüğünü söyleme özgürlüğü istiyorum.

İtiraf ediyorum: Bana dayatılan düşünce kalıplarını yıkarak özgürce düşünmek için mücadele ediyorum.

Suçluyum! Gerçeklerden kaçmanın acılardan kaçmak olduğunu biliyorum.

İtiraf ediyorum: Bütün kaçışlar korkuyla üretilir, korkaklar tarafından beslenir. Ben korkutulmayı kabul etmiyorum.

Suçluyum! Bana konan yasakların hiçbirini kabul etmiyorum.

İtiraf ediyorum: Kendi özgürlük sınırlarımı kendim çiziyorum.

Suçluyum! Bana öğrettiklerinizi tekrar tekrar sorgulayarak, toplumsallaşmaktan, ailemden, inançlarımdan vazgeçiyorum.

İtiraf ediyorum: Anne, eş, sevgili, dayattığınız rollerin hepsini reddediyorum.

Suçluyum! Varolabilmek için başkaldırmayı seçiyorum.

İtiraf ediyorum: Sizin sözlerinizin hiçbirini önemsemiyorum.

Suçluyum! Dijital dünya düzenine geçerken, yeni örgütlenmelerin gerekliliğine inanıyorum.

İtiraf ediyorum: Kadınların ve erkeklerin varoluşlarını herhangi bir din, herhangi bir etnik grup aidiyetine girmeden gerçekleştirmesi ve özgür yeni dünya düzeni için mücadele ediyorum.

Ekip:

Francesca Lavinia Camozzi-Yönetmen Yardımcısı, Evrim Demirel-Müzik, Nine-Dijital, Melin Edomwonyi-Grafik Tasarım, Meral Cebecioğlu-Kostüm, Selçuk Artut-Ses ve Görüntü, Özgür Uyanık-Videoların Yönetmeni, Genco Demirer-Sosyal Medya, Karl Mercer-Editör, Kerem Çetinel-Dekor ve Julia Chau-İlustratör

Oyuncular ise; Memet Ali Alabora, Pınar Öğün, Can Kahraman, Sennur Nogaylar, A. Fuat Onan, Coşku Cem Akkaya, Bora Cengiz, Gözde Seda Altuner, Barış Yalçınsoy, Gizem Yağız, Onur Ay, Öznur Serçeler, Anıl Eroğul, Cansu Kasapoğlu, Deniz Çakır ve Ege Arıkan.

Mi Minör’ü Dijital alanda izleme rehberi için http://miminor.net/dijital-izleme-rehberi/buraya tıklayınız.

Meltem Arıkan’la ilgili detaylı bilgi için http://www.meltemarikan.com/buraya tıklayınız.