kaliteli zamana değil normal zamana inanıyorum. iş hayatına yeniden başladığımdan beridir bunun vicdan azabını çekiyorum.
- maker çocuk
- brainbox dünya oyunu
- hayalet hızında
- inglesina puset
- kipling
- çanta
- pms
- Premenstrüel sendrom
- Yetişin çocuklar
- iyi cüceler
- bingo hipoalerjenik deterjan
- menemen
- anneler günü hediyesi
- kahve dünyası
- iş bankası kitap
- hostes
- tatil
- muzlu dondurma
- anneanne
- özgür anne
- monologlar
- annelik
- fındık ezmesi
- depreme nasıl hazırlıklı olunur
- Deprem
- çocuk şarkıları
- Word brain
- Akut
- Afad
- Deprem çantası
- teyit.org
- birlik oyuncak
- ikea antilop mama sandalyesi
- anne tavsiyeleri
- kestane
- taze mutfak
- philips biberon ısıtıcı
- konak
- hamilelik kiloları
- rezan has müzesi
dün bebek köftecikleriyle epey uğraştım bişiye benzedi, en azından nilbebek severek yedi. “bugün de milupa köfte pişireyim akşama yer” dedim, “kendi akşam yemeğimizi de yapayım belki olur” dedim. az kalsın mutfağı yakıyordum.
yemek pişirmekten nefret ediyorum.
(akşama yemeği dışarda yiyeceğiz, nilbebek sebze haşlama yiyecek)
“tombul bebek sağlıklı bebektir” düşüncesine taşıyorum. ek gıdaya geçmek için sabırsızlanıyordum, şimdi kimse beni tutamıyor.
bebek köftecikleriyle uğraşmak yerine arkadaşlarımla seyyar köfteciden köfte alıp keyifle yemek istiyorum.
hamile kalmaktan sakınmamın ilk sebebi bebeği açlıktan öldürebilme ihtimaliydi. ilk 6 ay sadece sütmüş, sonradan da basit basit takılabiliyormuşuz. şimdi 1 yaşında ve yemek pişirme vakti sanırım 🙁
bugün bebeğime ek olarak yedirebileceğim dolayısıyla pişireceğim şeylere çalışmaktansa, arkadaşlarımla gezmeye çıkmak isterdim.
bu beni kötü bir anne yapar mı? kötü bir anneyim.
ben anne oldum, lohusa cinimle boğuşuyorum. hatta artık “anne olunca anlarsın” diyen rahmetli anneme hak veriyorum.
ama gene bir anne olan kayınvalidemi anlayamıyorum!!!
bazen acaba anne olmasam daha mi iyi olurdu diye dusunuyorum!!
bazen sinirlerim öylesine geriliyor ki.. ama bunu bebeğime yansıtmamak için evin en uç odasına gidip zırıl zırıl ağlayıp tepinip rahatlayıp gülen bir yüz ifadesiyle bebeğimin yanına dönüyorum..
alışveriş sırasında satıcılar benden ziyade kızımla ilgilendikleri için alışveriş yapamaz oldum. sanki ilk kez bebek görüyorlar. ayrıca yüzlerine gülsem de bebeğimin burnunun dibine kadar girmeleri, dokunmaları, hatta kucaklamak istemelerinden hiç hazzetmiyorum. babası işten geldiğinde üstünü değiştirmeden yaklaşmıyor yahu, dışardaki insan ben ne biliyim pis mi temiz mi?
sanırım hijyen takıntım oluştu.
oğluma bakmama yardım etsin diye gelen kayınvalidem evden gitsin diye dualar ediyorum. sırf bu yüzden bebeğim hemencik büyüsün istiyorum.
oğlan yerlerde emeklediğinde rahatsızlık duymuyorum, ama komşular ayıplar diye kucağıma alıyorum.
lohusa cini dedikleri şey doğumumdan hemen sonra geldi hala tepemde!
yalnız başıma keyifle dolaşırken birden içime öyle bir suçluluk doluyor ki koşar adım nilbebek’e gidiyorum. dolaşma keyfim de kursağımda kalıyor.
allah’tan ana kılavuz var.
zamanında evde en özene bezene döşediğim yer çocuk odası olduğu halde bu sıralar hiç girmek istemediğim yer yine çocuk odası.
itiraf ediyorum: gerçekten anne olunca anlıyormuşsun.
itiraf ediyorum kendimi çocuklarıma annemin cümlelerini kurarken yakalıyorum. ama bunu anneme söylemiyorum..
itiraf ediyorum tanımlara oy vermeyi yeni öğrendim, tesadüfen 🙂
dışardayken nilbebek’in hırçınlaşmasından nefret ediyorum. neden diğer bebekler gibi sakin olmaz ki? az evvel uyudu ve ben daha yeni nefes alıyorum.